Bir felaketi ümide dönüştürdü

23 July Monday, 2018
Türkiye onu sosyal medyada yayılan ve milyonlarca kez izlenen, Fransızca konuştuğu bir video sayesinde tanıdı. Kars Boğatepeli Zümran Ömür özgüveni, köyünün tanıtımı için yaptığı çalışmalar, kadınlarla kurduğu dernek ve peynir müzesi ile herkesi kendine hayran bıraktı. Oysa tüm bu çabaların temelinde, bütün köyün içine kapanmasına neden olan acı bir olay vardı. 22 kişinin hayatını kaybettiği trafik kazasından sonra, köyü için neler yapılabileceği konusunda kafa yoran Ömür, Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği ve müze ile hem köyündeki insanları adeta rehabilite etti hem de onlara yeni bir gelir kapısı yarattı. Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği’nin başkanı olan Zümran Ömür, 1972 doğumlu. Üç çocuğu bir tane de torunu var. Ömür’ün çocuklarının ikisi üniversiteyi bitirmiş, birisi de liseden sonra kendileriyle çalışmaya başlamış.
Bir felaketi ümide dönüştürdü Haber: Çiğdem SEVİNDİ - Müge ÇEVİK
Fotoğraf: Erhan ULUÇAY
  
- Derneğin kuruluş öyküsünü anlatır mısınız?
Aslında derneğimiz acı bir hikâyeyle başladı. Köyümüzde 2000 yılında bir kaza oldu. Trafik kazasında 22 kişiyi kaybettik. Köyümüzün dolmuşu Kars’a giderken yolda kaza yaptı. Anneler, çocuklar ölmüştü. Köyümüz o yıllarda çok büyük bir göç verdi. Göç verince köyümüz boş kaldı. Üretim durmuştu. Üretim durunca ne kaşar peyniri ne gravyer ne öbür peynirler üretilmemeye başlanmıştı. İlhan Koçulu ağabeyimizle sürdürüyoruz dernek başkanlığını. O İstanbul’da yaşıyordu. O da ağabeyini kaybetmişti aynı kazada. Geri köye döndü. Ne yapabiliriz diye oturduk düşündük. Tıbbi bitkilerle ilgili bir şeyler yapabiliriz diyerek yola çıktık. 2007 yılında Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği’ni kurduk. Dernek bize bir ümit, bir imkân oldu. Çünkü kadınlar evlerinden çıkmamaya başlamıştı. Göç veren ailelerin akrabaları burada kalmak bile istemiyordu. Sonra uzmanlar getirttik. Eğitimler almaya başladık. Böylelikle kadınlar biraz olsun evlerinden çıkmaya başlamıştı, toplantılara katılmaya başlamıştı. 2007 yılında 7 kurucu üye ile başladık. Sonra kadınlarımızı ikna etmeye başladık. Uzmanlar geldikçe kadınlar sürece katıldı. Şimdi 45 kadın ve 15 erkek üyemiz var dernek faaliyetleri içerisinde.
 
- Fransızca konuştuğunuz bir video ile tüm Türkiye tarafından tanındınız. Bu durum hayatınızda neleri değiştirdi? Köyünüze olan ilginin artmasında sizin de katkınız olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet düşünüyorum. Köyümüz hem Türkiye’de tanındı, dergi ve gazetelerde yer aldı hem de Fransa’da dergilerde yer aldı. İnternette yer alınca köyümüze talep daha çok oldu. Ürünlerimizi tanıtmaktan çok mutluyum.
 
- Kadın hakları ile ilgili açıklamalarınız da Fransızca konuşmanız kadar ilgi çekti. Özellikle kırsaldaki kadınlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Derneğimizin hedefi kırsaldaki kadının toplumda yer alması. Kadınların aile içinde söz hakkı olsun istedik. Eşinin arkasında, önünde değil yanında yer alsın istedik ve gelecek nesillerimize sağlıklı bir yaşam bırakalım istedik. Kadın kendi çocuklarını, ailesini ayakta tutarsa Türkiye daha iyi yerlere gelecektir.
 
Kadının parası olunca, söz hakkı oluyor
 
- Köyünüzde ekoturizm de yapılıyor, bununla ilgili bilgi verir misiniz?
Ekoturizme şöyle başladık: Biz derneği kurduk, sonra Fransa’dan bir dernekle kardeş dernek olduk. Fransızca kursunda dil öğrendik. Öğrendikten sonra ekoturizme başladık. Gelen misafirleri evlerimizde ağırlamaya başladık. Yöresel yemekler, yöresel kahvaltılar hazırlıyoruz. Evlerimizin bir bölümünü pansiyon usulü veriyoruz.  Gelenler hem yanında kaldıkları ailelerin günlük işlerine yardımcı oluyorlar, bir kültür paylaşımı oluyor hem de gelenler Fransızsa dilimiz gelişiyor. Eğer Türklerse hep birlikte zaten evlerimizde peynirin, bitkinin nasıl yapıldığını görüyorlar.  Bize küçük de olsa bir ücret ödüyorlar. O da kadının bütçesine giriyor. Kadının parası olunca da aile içinde söz hakkı oluyor.
 
- Tüm bu süreç içerisinde eşinizin yaklaşımı nasıl oldu?
Eşim beni hep destekledi hiçbir zaman bana “Sen geride dur.” demedi. Hep bana “İleride dur ben senin arkandayım” dedi. Çünkü şimdiye kadar hep birlikte yürüdük, şimdi de biz hep birlikte yürüyoruz.
 
- Derneğinizin faaliyetlerinden bahseder misiniz?
Derneği 2007 yılında kurduktan sonra uzmanlar geldi. Bize bitkilerin koruyucu amaçlı kullanılması gerektiğini, uzman olmadığımız için de hiçbir bitkiyi birbirine katmadan, tek bir bitkiyle kendi sağlığımızı koruyabileceğimizi öğrendik. Uzmanların tavsiyeleri doğrultusunda kurutma atölyelerini kurduk. Bitkilerin güneşte toplanıp, gölgede kurutulması gerektiğini ve bunu sağlıkta koruyucu amaçlı kullanmamız gerektiğini öğrendik.
 
- Çalışmalarınız boyunca Tarım ve Orman Bakanlığında destek aldınız mı?
Bakanlığımız bizi her zaman destekliyor. Allah razı olsun. Köyümüzde hayvancılık ve tarla bitkileri konusunda daha çok destek görüyoruz. Önce biz hep ‘öğrenelim, öğrenelim’ dedik. Çok güzel de öğrendik. Destek verdiler ve İnşallah bundan sonra da desteklerini bekliyoruz.
 
Türkiye’de ilk, dünyada ikinci peynir müzesi
 
- Köyünüzde oldukça ilgi gören bir de Peynir Müzesi kurdunuz. Müzenin kuruluş hikâyesini anlatır mısınız?
Burası tarihi bir bina. Aslında bir gravyer mandırası. Soğuk depo dediğimiz kısım burası. Üst katı imalathaneydi. Üst katı şimdi çok amaçlı düğün ve toplantı salonu olarak kullanıyoruz. Alt katı da Türkiye’de ilk, dünyada ikinci ekopeynir müzesi olarak kurduk. Derneği kurduktan sonra bir araştırma yaptık. Araştırmalarımız sonucunda bizim Kars, Ardahan ve Boğatepe bölgesinde peynir çeşitliliğinin 30 tür olduğunu, bizim köyümüzde sadece 10 çeşidin kaldığını öğrendik. Peki, nasıl geri kazanabiliriz diye araştırma yaptık. Bir müze kurarsak hem kalıcı olur hem de gelecek nesillerimize aktarırız dedik ve müzeyi kurduk. Bina atıl bir durumdaydı. Birleşmiş Milletlerden aldığımız fon ve Bakanlık izniyle burayı kurduk. Aldığımız fon yetmeyince köylü işin içine girdi. Köylünün desteğiyle aslında bu müze var oldu. Böylece 30 tür peyniri yaşlılarımızdan öğrenerek, geleneksel usulü kaybetmeden sofralarımıza koymaya başladık ki bu kültürümüz gelecek nesillere aktarılabilsin. Aslında binamız tarihi bir bina. 1880’li yıllarda David Moser isimli İsviçreli işadamı Gürcistan’da gravyer yapıyormuş, Gürcistan’dan İsviçre’ye gitmek için yola çıkmış. O zaman tren ve atlarla... Atların dinlenmesi için bir kışla varmış. Gece kışlada konaklamış, sabah olduğunda doğanın çok güzel olduğunu ve burada gravyer yapılabileceğine karar vermiş. Burada yaşayan insanlar da Ruslar ve Malakanlar... Onlarla birlikte süreci başlatmış. 1917 yılına kadar burada gravyer yapmış. 1917 yılında savaştan dolayı gitmek zorunda kalmışlar. İki yıl köyümüz boş kalmış. 1920 yılında Gürcistan’dan bizim akrabalarımız göç etmişler. Onlar da İsviçre usulünde gravyer yapıyorlarmış. Tüm akrabalarını getirerek 30 yıllık kooperatifçilikle de gravyeri devam ettirmişler.
Kaşarın hikâyesi ise şöyle: Mustafa Kemal Atatürk sınıf arkadaşı Filibeli Fehmi Bey’i Kars’a göndermiş. Demiş ki; “Kars’ta çok güzel hayvancılık, süt var. Sen git onlara ’kaşkaval’ öğret.” Filibeli Fehmi Bey’den kaşkaval öğrenmişiz. Ama kaşkaval günümüze gelene kadar isim değiştirip “kaşar” olmuş. Asıl Balkanların peyniridir. Ama biz hem gravyere hem kaşara çok sahip çıkıyoruz. Çünkü biz hiç gelenekselini kaybetmedik. Şırdan maya ile mayalıyoruz. Üç üründen oluşan bir peynir türümüz var. Süt, kaya tuzu ve şırdan mayadan oluşan peynirlerimiz var. Koruyucusuz ve geleneksel üretimi devam ettiriyoruz ki hem gelenekselimiz kaybolmasın hem probiyotik bakterilerimiz canlı kalsın. Binamızı 2010 yılında kurduk.
Müzemize atalarımızın fotoğraflarını koyduk. Çünkü bu miras bize atalarımızdan kaldı. Biz de bu mirası gelecek nesillere aktarmak istiyoruz. Ödül almış ustalarımız var. İlyas Usta, Mansur Usta, Ahmet Usta gibi... Halen köyümüzde yaşayan buraya yerleşmiş Alman ailelerimiz var. Köyümüzün eski ismi Zavot. Zavot, Rusça da imalathane, mandıra, fabrika demek. Bizim atalarımızın elde ettiği bir inek ırkımız var o da zavot ırkıdır. Zavot ineği köyümüzün tescilli hayvanıdır. Köyümüzde 650 tür bitki var. Hayvanlarımız oralarda otladığı için bu otlar süte giriyor ve o da kaliteli bir peynir olmasına neden oluyor. 
Zümran ömür boğatepe kaşar peyniri Boğatepe çevre ve yaşam derneği ekoturizm