Tarım Ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Türkiye'nin İlk Ulusal Gıda Referans Laboratuvarını Hizmete Açarak, Laboratuvarın Güvenilir Gıda Temini, Kontrolü, Denetimi Ve AB'nin Gıda Norm Ve Standartlarını Yakalama Gibi Konularda Büyük İşlevler Yükleneceğine Vurgu Yaptı.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, 11 Kasım 2010 tarihinde, Ulusal Gıda Referans Laboratuvarı'nın resmi açılışını yaptı. Törende bir konuşma yapan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, açılışı yapılan laboratuvarın Türkiye'nin ilk referans laboratuvarı olduğunu vurgulayarak, bu laboratuvarın güvenilir gıda temini, kontrolü, denetimi ve AB'nin norm ve standartlarını yakalama gibi konularda büyük önem taşıdığını söyledi.
Ulusal Gıda Referans Laboratuvarının sonuçlarının AB ve diğer dünya ülkeleri tarafından kabul göreceğini ifade eden Bakan Eker, "Bu laboratuvar AB standartlarıyla gıda güvenliği ve denetim sistemimizi uyumlu hale getirme çabasının en somut projesidir, bunun için de önemlidir" dedi. Tarım Bakanı Mehdi Eker, Ulusal Gıda Referans Laboratuvarı için çalışmalara 2005 yılında başlandığını ve bu laboratuvara AB'nün çok katkı verdiğini söyleyerek, 6 milyon 400 bin avro maliyetle yapılan laboratuvarın yaklaşık 1,5 milyon avrosunun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından, kalanının da AB fonları tarafından alınan destekle temin edildiğini bildirdi.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Laboratuvarda şu anda 44'ü teknik eleman olmak üzere 60 kişinin çalıştığını, ileride bu sayının 100'e çıkacağını ifade ederek "Teknik elemanlar lisans, yüksek lisans ve doktora üzeri eğitim almış, üstün niteliklere sahip, donanımlı kişilerdir. Laboratuvarın teçhizat ve altyapısı da çok güçlü. 30 bin metrekarelik alan üzerine kurulu laboratuvarda 4 bin metrekarelik kapalı alan bulunuyor. Bu laboratuvarda dioksin, mikotoksin analizinden, pestisit kalıntısına ve GDO analizlerine kadar birçok uygulama yapılıyor. Laboratuvarda bulunan ekipmanlar da dünyada sayılı, çok özel ekipmanlardır. Yani muazzam bir laboratuvar. Şimdi laboratuvarın akreditasyon sürecini başlattık. Şu anda buradaki analiz yöntemlerinin geçerliliği ile ilgili işlemler sürüyor. Bunlar tamamlandığında bütün dünya tarafından kabul gören bir laboratuvar haline gelmiş olacak. Bu da Türkiye açısından çok önemli bir aşama" diye konuştu.
Türkiye'de güvenli gıda temini konusunda yapılan çalışmalara değinen Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, 2004 yılında Gıda Kanunu'nun çıkartıldığını ve kanun çerçevesinde 'çiftlikten sofraya' diye tabir edilen bir gıda güvenliği zincirinin oluşturulduğunu kaydetti. Türkiye'de 45'i özel sektörde olmak üzere 100 civarında gıda denetim laboratuvarı bulunduğunu belirten Bakan Eker, 2002 yılında 39 bin denetim yapılırken, 2009 yılında denetim sayısının 350 bine kadar çıkartıldığını, bu çerçevede zincirin bütün halkalarının denetlendiğini söyledi. 5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunun geçtiğimiz Haziran ayı içerisinde çıktığını, şimdi bu kanunun uygulamasının başladığını da belirten Tarım Bakanı Mehdi Eker, gıda üretim yerlerinin tescilinden, denetimine, gıda ithalat ve ihracat işlemlerine kadar bütün uygulamaların AB ile uyumlu hale getirildiğini kaydetti.
Türkiye'de tarım sektörünün gelişmesi ve kurumsallaşması için çaba harcadıklarını söyleyen Bakan Eker, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Orta Anadolu'da Kuraklık Test Merkezi'ni kurduk. Dünyada artık kuraklıktan ve bu kuraklığın tarım ve gıda üzerindeki etkilerinden sıkça bahsediliyor. Muhtemel bir kuraklık bizi, bitkilerimizi nasıl etkiler? Bunun için modern ve bilimsel yöntemlerin kullanıldığı, yine evrensel standartlarda hizmet verebilecek bir Kuraklık Test Merkezi yaptık. Bunun resmi açılışını da bayramdan sonra yapacağız."
Törende yaptığı konuşmada Türkiye'nin AB ile müzakere sürecini yürüten bir ülke olduğunu da dile getiren Bakan Eker, bu çerçevede 30 Haziran itibariyle gıda güvenliği faslının müzakereye açıldığını hatırlattı. Türkiye'de gıda güvenliği konusunda getirilen standartların, gıda alanındaki iyileştirmelerin AB'ye de katkısı olacağına dikkat çeken Bakan Eker, konuşmasında şu hususlara yer verdi:
"Bizim gıda güvenliğimiz aynı zamanda AB'nin gıda güvenliğidir. Niye? Çünkü komşuyuz. Çünkü tarıma ilişkin konular sınır tanımaz. Ne kapıya gümrük hattı koymakla, ne sınıra tel örgü koymakla bu gerçek değişmez. Tarım ve tarıma ilişkin konular, gerek hayvanlar, gerek bitkiler, gerekse bütün yaratıklar sınır tanımıyor. Sınırlar kağıt üzerindedir. Dolayısıyla eğer komşunuzda hastalık varsa, sizin de hasta olma ihtimaliniz çok yüksektir. Şimdi meseleyi AB ile ilişkiler çerçevesinde aldığımızda, biz gıda güvenliği konusunda üzerimize düşeni yapıyoruz. Neye rağmen yapıyoruz. Biz kıtalar arası köprü üzerinde yaşıyoruz. Asya, Ortadoğu, Afrika gibi birbirinden çok farklı sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel duruma sahip birçok toplumla komşuyuz. Kuşkusuz bunun da bir bedeli var. Türkiye'nin doğusundan batısına hayvan hareketleri, üretimden büyük pazarlara akan doğal akış kuşkusuz beraberinde bir takım riskler de getiriyor.
Gıda güvenliği konusunda Türkiye üzerine düşeni yaptı. AB müzakereleri için gerekli olan ön şartları yerine getirdi. Şimdi sırada tarım ve kırsal kalkınma ile balıkçılık fasılları var. Bu fasıllar da tarımdan ayrı tutulamaz. Peki madem onun bir parçası, buraya neden bir takım siyasi kriterler, kural dışı bir takım kriterler koyuyoruz. Başkalarına daha önce konmamış bir takım kriterleri koyuyoruz, bunları bizim bilmemiz lazım. Bu sadece Türkiye'ye yapılan bir muameledir ve Türk kamuoyu bunu kabul edemez. Eğer biz AB'nin değerlerinin dünyanın diğer bölgelerine taşınmasından söz ediyorsak, AB'yi böyle bir proje olarak görüyorsak, sivil demokrasi, insan hakları, serbest piyasa ekonomisini ve buna benzer AB'nin benimsediği değerleri benimseyip, dünyanın diğer bölgelerine yayılması konusunda bir projeden bahsediyorsak, o halde bunun uygulanması esnasında eşitlik ilkesinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin tatbik edilmesi lazım. Bir üye ülke 'benimle şu özel sorun çözülsün, ondan sonra bu olsun' diyorsa, diğer AB ülkeleri de buna sessiz kalıyorsa, onu da bizim içimize sindirmemiz çok kolay değil. Biz onun için Avrupalı dostlarımızdan Türkiye'nin bir negatif ayrımcılığa, bir diskriminasyona uğramaması konusunda destek vermesini bekliyoruz."
AB Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Tibor Varadi ise yaptığı konuşmada, AB'nin gıda güvenliği politikasının çok kapsamlı olduğunu belirterek, AB'ye katılım yolunda ilerleyen Türkiye'nin, AB'nin resmi gıda kontrolünün yolunu açacak olan gıda referans laboratuvarını açmasının çok önemli olduğunu söyledi. AB'nin, katılım öncesinde, kurum ve politikalarını AB'ye uyumlu hale getirme çabasında olan Türkiye'yi desteklediğini kaydeden Varadi, son 8 yılda Tarım Bakanlığının 12 projesinin desteklendiğini ve AB'nin bu alanda toplam 115 milyon avro katkı sağladığını bildirdi. Varadi, Türkiye'nin ihtiyacı olan mali ve teknik yardımın bundan sonra da verileceğini sözlerine ekledi.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürü Muzaffer Aydemir de yaptığı konuşmasında laboratuvarın Türkiye'nin gıda güvenliğinde çok önemli bir boşluğu dolduracağını kaydetti.
Türkiye'den yurt dışına en çok domates, salatalık ve biber tohumu...
Devamını Oku ->
Doğadan kameralara birbirinden güzel görüntüler yansıyor....
Devamını Oku ->
Her geçen gün gelişen süs bitkileri sektörü artan talebe yetişmek...
Devamını Oku ->
Doğa Koruma Merkezi Vakfı tarafından başlatılan, Orman Genel...
Devamını Oku ->
Bingöl'de "Bingöl Organik Bal Yesin Projesi" kapsamında...
Devamını Oku ->
Gaziantep'te "beyaz altın" olarak nitelendirilen pamuk hasadına...
Devamını Oku ->
Tarım ve Orman Bakanlığı şap hastalığının kontrol altına...
Devamını Oku ->
Genç girişimci ve babası kırsal kalkınma desteğiyle Aydın’a meyve...
Devamını Oku ->